28 Şubat 2012 Salı

Japonya'da korkutan rapor (HALKTAN SAKLANMADIĞI ZAMAN OLDUMU?)

Japonya'da korkutan rapor

28 Şubat 2012 Salı, 12:06



Japonyada korkutan rapor

TOKYO

Japonya'da bağımsız bir soruşturma komisyonunun raporuna göre hükümet Fukuşima'daki nükleer felaket sonrasında tehlikenin gerçek boyutlarını halktan ve yakın müttefiki ABD'den gizledi.
Japonya'yı Yeniden İnşa İnisiyatifi Vakfı'nın yayımladığı raporda, hükümetin bu tavrının "iki ülke arasındaki ilişkileri zora sokmuş olabileceği" öne sürüldü.
Nükleer felaketle ilgili 300'den fazla kişiyle yapılan görüşmelere dayanan raporda, yetkililerin Fukuşima Nükleer Santrali'ndeki radyoaktif sızıntıyı "önemsiz gösterdiği" iddia edildi.
Japonya'yı 11 Mart 2011'de vuran deprem ve tsunami, Fukuşima nükleer santralinde Çernobil'den sonraki en büyük küresel nükleer felakete neden olmuştu.
Felaketin ardından Japonya'da faaliyeti durdurulan 54 reaktörün sadece üçü yeniden çalıştırıldı.     
AKP MERSİN  İL GENEL MECLİS ÜYESİ İBRAHİM GÜL " İNTERNETE BAKTIM NÜKLEER SANTRALLERİ  TEMİZ GÖRDÜM" DEDİ BUGÜN TARSUSTA YAPILAN NÜKLEER SANTRALLERLE İLGİLİ PANELDE PROTESTO EDİLDİ


Tarsusta  27 Şubat 2012 tarihinde saat 15.00 te Güner Baykal konferans salonunda Almanya Yeşiller Partisininin  Langen şehrinin meclis üyesi olan Stefan Löbig in panelist olarak katıldığı  "Almanya ve Nükleer Santraller konulu panel yapıldı Tarsustan birçok STK temsilcisisinin yanında Mersin Nükleer Karşıtı Platformdan Dönem Sözcüsü Sabahat Aslan,Yürütme Kurulu Üyesi Suna Kılıççı ve Semra Kabasakal da panele katıldılar.
Panelde konuşan Stefan Löbig, Almanya halkının % 77 sinin nükleer santrallere karşı olduğunu,Almanyada nükleer santrallere karşı çalışan çok ciddi bir halk muhalefetin olduğu ve her yıl nükleer santrallere karşı yapılan yürüyüşlere 250 bin kişinin katıldığını ve bu halk muhalefetini hükümetin dinlediğini söyledi.Stefan Löbig Japonyada geçen yıl meydana gelen Fukusima nükleer  felaketinden hemen sonra Almanyada hükümetin  8 nükleer santralini hemen kapattığını ve ayrıca 2015 yılında 1 nükleer santralin 2017 de 1 nükleer santralin 2019 da 1 nükleer santralin,2021 de 3 nükleer santralin ve 2022 de de 3 nükleer santralin kapatılacağı programının yapıldığını ve Almanya nükleer santrallere veda ederken yerine yenilenebilir enerjiye ve enerji tasarrufuna yatırım yapıldığını anlattı.Stefan Löbig Akkuyu da yapılmak istenen nükleer santralinin deprem kuşağında olduğunu ve 1970 yılının şartlarıyla yapılmak istendiğini basından okuduğunu söyledi.
Panelde soru cevap kısmında söz alan Mersin Nükleer karşıtı Platform Sözcüsü Sabahat Aslan;kurulması planlanan Akkuyu nükleer santraline karşı olduklarının gerekçeleri olan,nükleer santrallerin pahalı,atık sorunu çözülememiş,tamamen dışa bağımlı ve Türkiyede enerji sorununu çözemeyecek bu teknolojinin Akkuyu da kurulması halinde bölgede ekolojik dengenin,insan ve çevre sağlığının bozulacağını Ruslarla yapılan sözleşmede Akkuyu da kurulması planlanan nükleer santralinin tamamının Rusların sahip olacağı,teknolojisinin,çalışacak tüm işçilerin ve hammaddesinin Rusyadan sağlanacağını ve santral kurulum amacının imha edilemeyen ve sürekli radyasyon yayan Avrupa ve Rusya nın nükleer atıklarının Akkuyuya gömüleceğini ve Akkuyuda Rusların nükleer yakıt çubukları ve nükleer silahın hammaddesi olan uranyum zenginleştirmesi yaparak rant kazanacaklarını anlattı.Panelde söz alan Suna Kılıççı,Japonyada meydana gelen fukusima nükleer santral kazasından sonra japonyada 48 nükleer santralinin kapatıldığını ve şu anda sadece 5 nükleer santralin çalıştığını buna karşılık japonyanın ekonomisinin çökmediğini söyleyerek,ülkemizin ve çocuklarımızın geleceği için herkesin nükleer santrallere karşı olması gerektiğini vurguladı.Semra kabasakal da panelde nükleer atıkların gömülmesi için dünyada lisanslı bir deponun bulunmadığını ve bu atıkların ülkelere maliyetinin çok pahalı olduğunu ayrıca nükleer santralinin söküm maliyetlerinin kurulum maliyetlerini katladığını söyledi.
Panelde söz alan AKP Mersin İl Genel Meclis Üyesi olan İbrahim Gül,Ülkemizin her yıl enerji artış ihtiyacının % 8 olduğunun ve bu artışın mutlaka nükleer enerjiden karşılanmasının bir zorunluluk olduğunun,Almanyada nükleer santrallerin aslında bakım ve onarım için kapatıldığının ve Almanyada kapatılan 8 nükleer santral sonrasında Almanyanın Fransa dan elektrik enerjisi aldığını söylemesi üzerine salonda bulunan nükleer karşıtları İbrahim Gül' ü yalan söylemlerde bulunduğu gerekçe gösterilerek protesto edildi, İbrahim Gül' ün Almanya ile ilgili söylemlerini doğru bulmayan Stefan Löbig Almanyanın şu anda 8 nükleer santralinin tamamen kapatıldığını ve Fransadan da elektrik enerjisi satın almadıklarını ifade ederek,İbrahim Gül ün yalanlarını açığa çıkardı.
Daha sonra Stefan Löbige panele katıldığı için Tarsus Tema  temsilcisi Nilgün Okay tarafından tema plaketi verilerek katkıları için teşekkür edilerek panel sonlandırıldı.

26 Şubat 2012 Pazar

Mersin NKP her yerde Nükleer santrallere karşıdır !


Mersin NKP her yerde Nükleer santrallere karşıdır !

BASINA VE KAMUOYUNA

Ermenistan'daki Metzamor nükleer santralinden radyasyon sızıntıları olduğuna dair iddialar üzerine Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi (ÇNAEM) ve Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü tarafından Iğdır, Ağrı, Muş, Tunceli, Hakkari ve Şırnak'ta radyasyon ölçümleri yapılmaya başlandığı haberleri tüm yurttaşlarımızı çok tedirgin etmiştir.Nükleer sızıntı haberleri bile Nükleer Santrallerin ne kadar güvensiz,tehlikeli,insan yaşamını ve doğayı tehdit eden teknolojiler olduğunu kanıtlamıştır.Çalıştıkları sürece radyasyon yaymaları, üretim güvenirliği, kaza ve risk açısından da en tehlikeli enerji üretim teknolojisi oldukları yaşanmış ve bilimsel olarak kabul edilmiştir. Çernobil Kazası gibi olası b...ir kaza yada sızıntı, can kaybı ve geniş çevrenin etkilenmesi de söz konusudur. Nükleer sızıntılar ve kazalar Dünya nın en gelişmiş teknolojisini kullanan nükleer santrallerde dahi engellenememektedir.Tamamen Rusların sahip olacağı ve onların denetiminde olacak olan Akkuyu nükleer santrali, çalışmaya başlayınca radyasyon yayması, her an sızıntı veya kaza olabileceği bilinci halkın tedirgin yaşamasına neden olacaktır.Yaşamımızın güveni Ruslara bağlı olacaktır.

Yetkililerin sızıntı haberlerini daha sonra yalanlayıp,ölçümlerin bir proje çalışmasıdır, yanlış alarm sonucu Radyasyon ölçümleri yapılıyordur, radon gazı ölçümü yapılıyor açıklamaları,halkın güvenini sarsmış, TAEK ‘in ve ilgili kurumların yetersiz ve güvensiz kurumlar olduğunu ispat etmiştir.TAEK şeffaf ,bilimsel ve özerk olmayan bir kurumdur.Hükümete bağlı olan bir kurum un hükümetin ağzıyla bilgi vereceği açıktır. Çernobil Kazasında radyasyonlu çayları ve fındıkları bizlere yediren Cahit Aral zihniyetinin hala devam ettiği TAEK , özellikle nükleer enerjinin sağlık ve çevre sağlığı risklerini ölçebilecek denetleyebilecek yetişmiş akademik ve araştırmacı personel kapasitesi ve ölçüm aletleri açısından yeterli olmayıp, güvensiz bir kurumdur.Yetersiz ve Güvensiz kurumlarla kurulacak nükleer santrallerde güvensiz olacaktır.

Ermenistan Metzamor nükleer santrali,özellikle doğu illerimize yakın olması nedeniyle Ülkemiz için büyük tehlike arz etmektedir.Hükümetten, bu illerimizde bağımsız bir bilim kurulu tarafından derhal radyasyon ölçümlerinin yaptırılmasını, bu ölçümlerin şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşılmasını ve gereğinin yapılmasını,Metzamor nükleer santralinin kapatılması için gerekli girişimlerde bulunulmasını,Metzamor nükleer santralinin derhal kapatılmasını, Ülkemizde Nükleer santral projelerinden vazgeçilmesini istiyoruz.
Yaşamımızı ve çocuklarımızın geleceğini Rusya ya teslim etmeyeceğiz.
MERSİN NÜKLEER KARŞITI PLATFORM

25 Şubat 2012 Cumartesi

HALKIN GÖRÜŞÜ ÖNEMLİ DEĞİLMİŞ

HALKIN GÖRÜŞÜ BAĞLAYICI DEĞİL

Salonda Akkuyu NGS Elektrik Üretim A.Ş. yetkililerinin soru- cevap bölümünde çok ilginç detaylar ortaya çıktı.

"Toplantıya olan ilgisizlik nükleer santral projesini hayata geçirmede size bir cesaret verdi mi? Bu ilgisizliği nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusunu yanıtlayan Proje Direktörü Sergey Egerov gülerek, "Hava oldukça soğuk, Mersin halkı belki de istirahat ediyordur" diye cevapladı.

'ÇED sürecinde yöre halkı 'Nükleer Santral istemiyoruz' kararı verirse sonuç ne olacak?" şeklindeki soruyu şirket avukatı Metin Şahin, "Türkiye ile Rusya arasında uluslararası hukuka dayalı bir sözleşme var. Bu sözleşme Türkiye'nin lehine bir sözleşmedir. Bu sözleşmeye göre halkın görüşü proje için bağlayıcı değildir" diye yanıtladı.

Proje Müdürü Venedka Tzocheva ÇED başvuru dosyasının geçtiğimiz aralık ayında Çevre ve Orman Bakanlığı'na verildiğini belirterek, "Önümüzde 1 yıllık bir süre var. Bu sürede yöre halkının ikna çalışmaları yapılacak. Halkın beklentileri ve kaygıları ele alınacak. Her zaman karşı çıkan olacaktır. Ancak, bizim temel amacımız halkı ikna etmektir" diye konuştu.

'ULUSLARARASI ANLAŞMALARIN ANAYASA'YA AYKIRILIĞI İLERİ SÜRÜLEMİYOR'

CHP'nin Nükleer Santral Projesi'ni götürdüğü Anayasa Mahkemesi'nden olumsuz bir karar çıkması durumunda projenin akıbetinin ne olacağı yönünde ki soruyu ise avukat Metin Şahin şöyle yanıtladı:

"Anayasanın 90'ıncı maddesini biliyorsunuz. Bu bazı istisnaları kapsar, fakat bu sözleşme bu kapsama girmiyor. Dolayısıyla usulen CHP'nin bu yasanın iptali için başvurma hakkı var. Fakat bu sözleşmenin iptal edilme ihtimali çok düşük, deyim yerindeyse neredeyse imkansız. Anayasamıza göre uluslararası anlaşmaların anayasaya aykırılığı ileri sürülemiyor." - Mersin

Toplantıya 3-5 kişi geldi diğerleride gazeteciydi... Saman altından su yürütülüyor halk ikna edilecek nasıl edilecek acaba çamaşır makinesimi vereceksiniz? uluslararası anlaşma imzaladık diye  deprem faktörünü görmezdenmi geleceksiniz tabiki görmezden geleceksiniz bunu hepimiz biliyoruz...Akkuyu Nükleer Santrali karanlık kapılar ardında yürütülen bir projedir.

BÜYÜKECELİ' YE SAHİP ÇIKMAK!!!

Büyükeceli Belediyesi kurulduktan sonra beldeye başkan olmak için Nükleer Santral Kurulmasına hayır diyerek başkan olanlar nasıl olurda başkan olduktan sonra nükleer yanlısı olur? bu sorunun cevabını siz değerli okurlarımıza bırakıyorum. Büyükecelide kurulacak Nükleer Santrale hayır diyen Belediye Başkanları beldede düzenlenen nükleer karşıtı eylemlere  konuşmacı olarak katılmışlar ve Nükleer yanlılarını ve hükümeti en ağır şekilde eleştirmişlerdir;  nasıl oluyorsa Büyükecelide başkanlık yapan şahsiyetler bir anda U dönüşü yapıp Büyükeceliye Nükleer Santral yapılmasını savunur olmuşlardır. 2500 civarında nüfusa sahip Büyükeceli bugün itibari ile nüfusu 1000 civarındadır. Büyükeceliye sahip çıkalım birlik beraberlik olalım diyenler kendi kesesini doldurma peşindedir. Büyükeceli halkı Büyükeceliden soğutulmuş durumdadır bugün nükleere evet diyen eski ve yeni belediye başkanları ağır sorumluluk altındadır. Bu sorumluluklarını ömür boyu taşıyacaklardır. Bir başkan çıkıp Büyükeceliye önderlik yapamamıştır, halkın önüne çıkıp tüm siyasi ayrışmaları kenara bırakıp Nükleer Santral yapına karşı dik duramamış ve halkı birleştirememiş olup acizlik içerisinde yapılacaksa yapılsın zaten hükümet santrali yapacak gibi işin içinde sıyrılıp sorumluluklarından kaçmışlardır. Büyükecelinin eski ve yeni başkanları Büyükeceliye sahip çıkalım birlik beraberlik olalım demesinler çünkü gülünç duruma düşüyorlar ve kendi çıkarlarını düşündüklerini açıkca belli ediyorlar. Büyükeceliye Başkan olmuş şahsiyetlerin bir an önce hatalarından dönmelerini Büyükeceliler adına temenni ediyorum.

19 Şubat 2012 Pazar

POLONYA' DA HALK NÜKLEERE HAYIR DEDİ

Polonya’nın Baltık Denizi kıyısındaki tatil beldesi Mielno yakınlarına yapılmak istenen nükleer santral için yapılan yerel referandumda “Nükleer santral istemiyoruz!” sonucu ezici bir sonuçla çıktı. Halkın yüzde 94′ü nükleer santral projesine hayır dedi.
Polonya, Doğu Avrupa’nın en büyük ekonomisi ve hükümet ülkenin yapılmak istenen ilk nükleer santralınıi 3 gigavatlık kurulu gücünde 2020 yılı başlarında faaliyete geçirmek istiyor. Polonya’nın nükleer enerji planları arasında 2030 yılından itibaren santralın kapasitesini 6 gigavat’a çıkarmak da bulunuyordu.
Bu açılardan durum, Türkiye’dekiyle oldukça büyük benzerlikler gösteriyor. Ancak katılımcı karar verme süreci ve “gerçek bir demokrasinin işletilmesi” açısından Türkiye’dekinden çok farklı bir sürece tanık olunuyor.
Polonyalı enerji şirketi PGE’nin, hükümetin 2020′lerin başında faaliyete geçmesini istediği Nükleer Enerji Santralı Projesi için üç uygun alan saptadı. Bu alanlardan biri de turistik Mielno kasabasının sınırları içindeki Gaski köyüydü. Ancak bu durum yerel yönetimler tarafından öğrenildiğinde büyük bir nükleer karşıtı kampanya başlatıldı. Halkın yüzde 90′ının turizmden geçimini sağladığı kasabada yerel bir referandum süreci başlatıldı, nükleer karşıtı gösteriler ve etkinlikler düzenlendi. Halkın yüzde 94' ü hayır oyu kullanarak nükleer santrallere hayır dedi. Kasabanın belediye başkanı Olga Roszak-Pozala da kampanyaya en başından beri destek verdi. Büyükeceli belediye başkanı ve çevre belediye başkanları örnek alabilir....

16 Şubat 2012 Perşembe

"1- Mersin Akkuyu’da yapımına karar verdiğiniz Nükleer Güç Santrali ülkemiz enerji ihtiyaçları için mi yoksa stratejik gerekçelerle mi kurulacaktır?
2- Akkuyu’ya nükleer santral yapılması stratejik bir kararsa bu hangi stratejinin ürünüdür? Hangi strateji insanın yaşama hakkından daha önemlidir?
3- Bu stratejik kararların detaylarını halkımızla paylaşmayı düşünüyor musunuz?
4- Akkuyu’ya nükleer santral yapıldıktan sonra adeta cennetten bir köşe olan Mersin’e gelen turist sayısında azalma olacağını ve Mersin turizminin ağır bir yara alacağını düşünüyor musunuz?
5- Muz, çilek, narenciye, kayısı, zeytin ve yaş sebze ihracatında büyük başarı sağlamış olan Mersin’de nükleer santral sonrasında ihracatın azalacağını düşünüyor musunuz?
6- Mersin’de yaşayan yurttaşlarımızın geçim kaynaklarının büyük ölçüde tarım ve balıkçılık olduğu düşünüldüğünde, nükleer santralin bölge halkında ciddi bir geçim sıkıntısı yaratacağı aşikar olduğuna göre, ne gibi tedbirler aldınız?
7- Nükleer santral sonrasında diğer ülkelerde olduğu gibi kanser olgularında artış olacağına göre, Mersin’de bir onkoloji merkezi kurmayı planlıyor musunuz?
8- Deprem ve bölgesel sorunlar nedeniyle kaza veya bir saldırı durumunda meydana gelecek nükleer sızıntı için ne gibi tedbirler aldınız?
9- Enerji tasarrufu ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı ile nükleer risk almadan enerji elde etmek varken, bölge halkını, hatta gelecek nesillerini bile tehlikeye atan bu tesisin yapımı için halkın fikrini sordunuz mu?
10- Uluslararası anlaşma kapsamına alarak yargı denetiminden kaçırdığınız Akkuyu Nükleer Santrali'nin doğrudan veya dolaylı olarak neden olduğu zararların sorumlusu kim olacaktır?"

Nükleer ve ÇED

Nükleer ve ÇED

Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) belirli sektörlerdeki projelerde ve enerji yatırım projelerinde uygulanması gereken mecburi ve önemli süreçlerin ilk halkası. Mersin Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer santral de, ÇED zorunluluğu olan en hayati projelerin başında geliyor.
ÇED, ekonomik ve sosyal gelişmeye engel olmaksızın, çevre değerlerini ekonomik politikalar karşısında korumak, çevresel etkilerin önceden tespit edilip, gerekli tedbirlerin alınması amacıyla hazırlanır.

ÇED, Akkuyu'da kurulması planlanan nükleer santralin planlama, inşaat ve üretim süreçlerinin çevre üzerindeki önemli etkilerini öngörebilmek amacıyla yürütülen kapsamlı bir süreç. ÇED sürecinde nükleer santralin kurulması için seçilen yerin, yani Akkuyu'nun ve seçilen teknolojinin (Rus VVERER -1200 tipi reaktörlerin) değerlendirilmesi gerekiyor. VVER -1200 reaktörünün şu an dünyada kurulmuş bir örneği bulunmuyor.
Rusya'da bulunana Novovoronezh nükleer santralinin iki numaralı reaktörü ve Leningrad nükleer santrallinin iki, üç ve dört numaralı reaktöründe bu denenmemiş teknoloji en erken 2016 yılında işletmeye alınacak. Bu demek oluyor ki Akkuyu'da kurulacak nükleer reaktörün kalbi olan teknoloji hala test edilmedi. VVER-1200 reaktöründe yaşanabilecek sıkıntılar, aksaklıklar, tasarım hataları hala bilinmiyor. Bu belirsizlik ve eldeki yetersiz bilgi ve deneyimle nasıl sağlıklı ve tarafsız ÇED süresi sürdürülebilir?
Dünya çapında yaygın olan ÇED yaklaşımı işletmenin çevreye vereceği zararın önceden öngörülmesi, hangi sebepten olursa olsun kirlenme sonrası temizleme çalışmalarının yerine projeye, yani Akkuyu'ya alternatif elektrik üretim yollarının olup olmadığının belirlenmesi. Mersin ve Akdeniz bölgesi güneş potansiyelinde Güney Doğu Anadolu bölgesinden sonra ikinci sırada bulunuyor ve Türkiye ortalamasından %15 daha yüksek. Akdeniz bölgesinde toplam güneşlenme süresi ise 2956 saat.
Türkiye'nin ortalama yıllık toplam güneşlenme süresi 2640 saat, bu da günlük toplam 7,2 saate denk geliyor. Ortalama yıllık toplam ışınım şiddeti 1311 kWh/m² bu da günlük toplam 3.6 kWh/m²'ye denk geliyor.
Türkiye'nin teknik rüzgâr potansiyeli ise 80.000 MW. Türkiye'de su an toplam 50.00 MW Kurulu güç var, sadece rüzgar potansiyelini çok küçük bir kısmını değerlendirsek Akkuya nükleer güç santraline ihtiyacımız olmayacak. ÇED sürecinde değerlendirilen kriterlerden biri olan var olan proje alternatif enerji yatırımları olup olmadığı. Akkuyu projesine alternatifler bulunuyor. Bu alternatifler ne doğaya ne insana ne de gezegenimize zararlı. Akkuyu proje elektrik üretmekten çok, Türkiye'nin ve tüm Akdeniz havzasının geleceğini karartacak. Akkuyu'nun potansiyel riskleri bile insanları tedirgin etmeye yetiyor.

1 Şubat 2012 Çarşamba

Arızasız Nükleer Santraller De Yakın Çevrelerinde Yaşayan Çocukları Kanser Yapıyor

Arızasız Nükleer Santraller De Yakın Çevrelerinde Yaşayan Çocukları Kanser Yapıyor

Yaklaşanı Yakıyor!
 


Almanya'daki nükleer santrallerin 5 km. çevresinde yaşayan çocuklarda, erken çocukluk kanserlerinde ve lösemide büyük oranda artış olduğunu ortaya çıkaran Fizik Doktoru Alfred Körblein, İstanbul'daydı. Körblein'ın verdiği rakamlar daha sonra yürütülen çalışmalarla da doğrulanmış, nükleer santrallerin sadece kaza halinde tehlikeli olacağı görüşü bu araştırmayla ciddi bir yara almıştı. Çünkü normal çalışma sırasında da nükleer santrallerden doğaya radyoaktif madde salımı gerçekleşiyor ve literatürde bu, "rutin radyasyon" olarak adlandırılıyor…

İstanbul'un önemli bir konuğu vardı geçen hafta. 1998'de, Almanya'daki nükleer santrallerin 5 km. çevresinde yaşayan çocuklarda, erken çocukluk kanserlerinde yüzde 54'lük, lösemide ise yüzde 76'lık artış olduğunu bulduğunda ona inanmak istememişlerdi. Fizik doktoru olmasına rağmen, "çevreci" olarak bilinen Münih Çevre Sorunları Enstitüsü'nde çalıştığından dolayı verdiği rakamları görmezden gelmişlerdi. Almanya'da Yeşiller Partisi koalisyon ortağı olup da çevre bakanlığı koltuğunu alınca iş değişmiş, 2000 yılında, Almanya'nın nükleer santrallerini 2021 yılına kadar kapatma kararını almasından sonra da madalyonun öteki yüzünü konuşmak daha da kolay bir hale gelmişti. Kapatma kararının hemen ardından, Radyasyondan Korunma İçin Alman Federal Ofisi, Dr. Alfred Körblein'ın daha önce duyurduğu ancak kaale alınmayan sonuçlarını kontrol etmek üzere 16 nükleer santralin çevresinde yeni bir çalışma başlatmıştı. Tabii bu çalışmanın başlatılması için halkın verdiği 10 binden fazla imzayı da unutmamak lazım. 2007 sonunda açıklanan bu çalışma sonuçları, Dr. Körblein'ı haklı çıkardı: Nükleer santrale 5 kilometre çapında bir mesafede yaşayan, beş yaşın altındaki çocukların kansere yakalanma olasılığı beklenenden 1,6 kat; lösemiye yakalanma olasılığı ise nükleerden uzak duran çocuklara oranla 2,2 kat artıyordu! Nükleer santrallerin sadece kaza olursa tehlikeli olacağı görüşü bu araştırmayla ciddi bir yara aldı.
Alman devletinin kanserli 1592, lösemili 593 vaka üzerinde beş yıl süren çalışmalarında, çocukların diğer etkenler yüzünden hasta olup olmadığı da araştırıldı ancak nükleer santral dışında hiçbir kanser yapıcı faktörün sonuçlar üzerinde etkili olmadığı ortaya çıktı. Aynı durum lösemili çocuklar için de geçerliydi. Lösemi sayısındaki artışa neden olan tek faktörün radyasyona maruz kalmak olduğu kanıtlandı. Türk Tabipleri Birliği, Çevre İçin Hekimler Derneği ve Nükleer Savaşı Önlemek için Hekimler Birliği tarafından Türkiye'ye davet edilen Körblein'a İstanbul'daki sunumundan sonra şu soruyu sorduk: "Her yıl binlerce Alman turistin de geldiği Akdeniz'de kurulması düşünülen Akkuyu nükleer santralinin yanında denize girer misiniz, denizden çıkan balığı yer misiniz?". Körblein'ın yanıtı netti: "Ben yaşlı bir insanım, kanser konusunda çok fazla endişelenmem. Eğer küçük çocuklarım olsaydı, Türkiye'de ya da Almanya'da, çocuklarıma nükleer santralin yakınına gitmemelerini öğütlerdim. Elimizdeki bilgiler ışığında, torunlarımın nükleer reaktörün 5 km. yakınında yaşamalarını da istemezdim". Körblein'ın bu korkusunun kaynağı sadece kendisinin yaptığı çalışma değil. Almanya'da 1983'ten beri küçük çocuklar üzerinde nükleer santral kaynaklı radyasyonun etkilerini inceleyen araştırmalar yapılıyor. 1984'te, İngiltere'deki Sellafield nükleer santrali yakınındaki Seascale köyünde çocukluk çağı lösemisine normalden 10 kat yüksek oranda rastlanmıştı. Körblein'a göre nükleer santral ve çocuklar üzerine yapılan araştırmaları tetikleyen de 1984 yılındaki bu çalışma oldu.
Resmi rakamlar her şeyi anlatmıyorHalk tarafından çok bilinmese de, normal çalışma sırasında nükleer santrallerden doğaya radyoaktif madde salımı yeni bir şey değil. Literatürde "rutin radyasyon" olarak adlandırılıyor ve santrallerden doğaya salınan radyoaktivite, birçok ülkede kayıt altında tutuluyor. Dr. Alfred Körblein'dan, Almanya'daki santrallerin bu rakamları her üç ayda bir halka açıkladığını öğreniyoruz. İşin püf noktasını da... Uzun bir zaman dilimine bakıldığında doğaya salınan radyoaktivitenin yasalarla belirlenen sınırların altında kaldığını belirten Körblein, bizi kısa süre içerisinde doğaya verilen yüksek dozlar konusunda uyarıyor. Örneğin, santraller yeniden çalıştırılırken (bakımdan ya da yeni yakıt yükleme işleminden sonra) yüksek miktarlarda radyoaktif izotopu doğaya salıyorlar.